Varlığın düştüğünde pencereye, kalın kalın perdeler mi çektim alnıma?
Kalktım, doğruldum.
Ve annem tarafından elbette.
-Haziran26-
tuttuğun güneşliği,
Alnıma sürdüm.
Unuttuğun saksılara süründüm.
Bilmiyorum hangi bahar bu gelen?
Açmıyor çiçeklerin
Açarsa,
ellerin ,
Ki tanrı da görüyor yemin ederim yedi düvel görüyor
ellerin,
açıldığında,
Ettiğin duaya kat, dilini.
Yuvarlandıkça yutulan ve yutağan kelimeleri hazmet.
Apsesinde bir dişin şişmişim de şişmişim
Tam püskürecekken ağzına, bi doktor müdahalesine dahi gerek kalmadan patlayıp saçılan irinleri hatırla.
Yanan bir öfkeyi, üzülen bir morali hatırla
Kaybolan kelimelerin dimağa çarpa çarpa yok oluşuna inan.
Aslan gibi kükreyeceksem, yatağımı hazırla
Ki o zaman, yattığım yerden belli olmayanımdır.
Vay kırlangıç bedenime ağır gelen,
Yükte hafif
Pahada ağır karanlığım.
Vay ki mevsimleri geçiştiren!
Hangi bahar bu gelen
İlk mi son mu?
Yoksa bir sonun mu başlangıcı
Okula başlar gibi mi başlayacağım, dur bir dakka,
Yılan gibi fısıldayan bensem kendi kulağıma, yazgım yazılmakta hala.
Duymuyor kimse, bilmiyor televizyonlar anlamıyor, parçalanıyor kristaller, oynuyor yerli yerinden
Sallanıyoruz üstad, dengemiz karmaşa.
Ben de bilmiyorum, bilmediğim bir takvimde yitirdim dört kollu mevsimleri.
Dört koldan saran
Dört dişli makina
Dört kollu çarkın içinde büyükçe bir fabrika
Biz o’nları değil ama sanayiyi devirmişken güzelim,
Bir işçinin önlüğü kadar asılıyım duvarda
Saat beş buçuğa beş var
Yarın gel, giy beni.
Gelmezsen tozunu aldığım idam sehpasında sallanacak duble paça pantolonum.
Ve söz veriyorum
Tek çizgi öleceğim.